22 Ağustos 2011 Pazartesi

Cok acayip

Abi cok acayip bisi var ya biri 364 gun vardir yanindadir canli kanli vs. Amma velakin Digeri bi arar sade sesle duman eder.. Bitirir eritur bazen. Gereksiz! Simdi bu kimyadir fiziktir bi hal caresini bulmustur elbette ama cok ekmegini yedikleri icin bu hissiyatin tuketim cagi mağı ayagindan mütevellit cayir cayir yaniyo genclik de bir su vereni yok. Aşk bu ya iste evrenin en hastalikli hali. Kolibasili var o denizde, girince her yerin börçük börcçük olucak ama yok illa giricen o okyanusa bi bogulacan bi nefessiz kalcan illa. Ölcen yavas yavas ölme gazzi diye bisi yaratican. Aci aşk yan yana yakisicak.. en buyuk huznu, en fena izdirabi sen cekiyosun sanicaksin. Bi ssürü süsliycen onu. Yetmiycek harciycan madde mana ne varsa! ne kadar harcarsan o kadar aşk olcak. Herkes kazanacak bi sen kaybedeceksin! Ama duur bu kaybedis bile bi prim yapacak kullan bunu. Onunda sektoru var. A da baslayan Ş de kızışan K de biten bir dinlenmeme tesisi bu sadece!

YALNIZ İSTİKLAL CADDESİ

Bugün İstiklal Caddesi’ndeydim.

Bir ucu Tarlabaşı’nın karanlığından kaçan, bir ucu Cihangir’in şaşalı ışıltısına koşan İstiklal Caddesi’ndeydim. Mutlu Cihangir ve hazin Tarlabaşı arasında bir köprü gibi İstiklal Caddesi.

Caddeye girmeden önce azami ses çıkaran ve ihtişamıyla büyüleyen modern canavarlar görüyorum. Bir yanda susmayan kornalar kulaklarımı acıtırken bir yanda ışıklı reklam panolarıyla süslenmiş devasa binalar gözlerimi kamaştırıyor. Garip bir çekicilik hissediyorum.

Caddede yürümeye başladığımda, kendi sınırlarını çizmiş ve o sınırları geçmemekte mutabık bir insan yığını karşılıyor beni. Onlar sınırları içinde tek başınalar. Ancak çizgi dışında bin bir maskeyle çevresindekilerle ilişki içindeler.

Herkese, nasıl ve ne olmak istiyorsa, onu vadeden İstiklal Caddesi’nde kimi yaşlı kimi genç, kimi zengin kimi yoksul, kimi iyi kimi kötü kimi akil kimi cahil bir sürü insan arasından geçiyorum şimdi.

Caddedeki kalabalık dikkatimi çekiyor. Bu kadar insanı burada bulunmaya sevk eden zevk ne olabilir diye düşünüyorum.

Bir yanda güzel ‘kostüm’lü, çoğu birbirine benzeyen moda takipçileri ya da cezbedici modern hayat müdavimleri bir yanda asla başkası gibi olmak istemeyen ‘asiler’ aynı kalabalık içinde ve birlikte sürükleniyorlar. Kim bilir sürüklendiklerinin farkında bile değiller.

Caddede yürürken her yerden yemek kokularına karışmış parfüm kokuları geliyor. Sanırım midem bulanıyor ama bu, kokudan değil. Işıklar, sesler, birbirine tiksinerek bakan bakışlar başımı döndürüyor.

İstiklal Caddesi’nin bulabildiğim en sakin yerinde biraz nefeslenmek için duraksıyorum. Yanımdan gelip geçenleri izliyorum. Hayatları ve düşleri hakkında öyküler kuruyorum kafamda.

Dilenen bir küçük kız çocuğu görüyorum. Küçük kızın önünden yüksek ve gürültülü topuklarıyla bir “yüksek” hanım geçiyor. Yüksek Hanım küçük kızı fark etmiyor bile. Sonra gençleri görüyorum caddede fikir savaşlarını verirken. Arkalarında kalabalık bir grupla ellerinde pankartlarla geçip gidiyorlar. Haklarını geri isteyen grubun önünden korkarak kaçanları görüyorum mesela. Ve bu başkaldırının bir tehlike olduğunu kanıksayan insanların bakışlarını yakalıyorum. Küçük kız, yüksek hanım, gençler, kaçanlar… caddedekilerin nelerden korkup nelere alışık olduklarını gösteriyor bana.

Ben bunları düşünürken duraksadığım yerin bir modern kitap evinin önü olduğunu, ticari kaygılarla yanıma gelen bir görevlinin “dükkânın önünü kapatıyorsunuz” demesinden anlıyorum. Sözlerindeki soğuk, yapma ve itici nezaketi, çabuk sadede gelme hissini rahatça kavrayabilirsiniz. İçeri girip şöyle bir göz atmak istiyorum. Modern kentlerdeki sınır tanınamaz hizmet olanağının meydana getirdiği kafe ve kitapçıların birleşiminden oluşan yeni modern mekanlardan birinde olduğumu anlıyorum. Benim kitaplarımı okuyan fakat asla benim gibi hissedemeyecek dolayısıyla beni anlayacağını ne yazık ki düşünemeyeceğim insanlara bakıyorum. Tavırlarımdan mı yoksa görünüşümden mi bilmiyorum benim “yabancı” olduğumu anlıyorlar. Sonra birden elime geçen ilk kitapla ilgilenmeye başladım. Bir süre okudum. İnsanların dikkati -caddenin nimetlerinden biri olarak- başka uyaranlar sayesinde çok kısa sürede benim üzerimden başka yöne kaydı. Kitabın 20. yüzyıl şairlerinden birinin kitabı olduğunu anladım ve şu satırlar dikkatimi çekti: “Gelip geçtim kalabalığın içinden / gelip geçen kalabalıkla beraber”.

Kitapçıdan çıktıktan sonra yürümeye devam ediyorum. Kalabalık, akşam saatlerine doğru artışını hızlandırıyor. Hava karardıkça neonlu tabelalar, ışıklar gücünü arttırıyor. Şehrin kalbi burada artmaya başlıyor. Müzik sesleri yükseliyor. Ben de müzik sesi gelen yerlerin birinden çıkıp diğerine giriyorum. İstiklal Caddesi’nin insanları gibi içilen biranın tadı da her mekânda değişiyor.

Gecenin ilerleyen saatlerinde cadde benim için daha ilgi çekici ve daha samimi hale geliyor. Kendimi eş saydığım evsizler, yoksullar, işçilerle baş başa kalıyorum. İstiklal’in büyüsü altında birçok şeyin değiştiğini görüyorum. Hiçbir şey eskisi gibi değil artık…

İstiklal’de geçirdiğim gece boyunca kitapçıda okuduğum dizeler geldi aklıma. Sonra şunu fark ettim: Her çeşit insan var burada. Kendi istekleri ve hissettikleri olarak sandıkları bir yığın ideoloji, düşünce, akım peşinde sürüklenen insanların hepsi burada. Kendi için özgürleşmek ve kendinden özgürleşmek arasına sıkışıp kalmışlar. Burası kendi yenilgisini de direnişini de içinde barındıran ve sürekli yenilenen devinimsel bir yer. Burada kalabalıklar içinde yalnızlığını kabullenen ve onunla var olan insanlar var. Ancak artık yapılması gereken yalnız kalmış aklın peşinden gitmek değil, dönemin bütün egemen etik ve ideolojilerinden özgürleşebilmiş ve toplumu ileriye yönelten dinamik kesimleriyle bütünleşebilmiş aklın peşinden gitmek.

20. yüzyıl şairinin de dediği gibi:

Gelip geçtim kalabalığın içinden

  Gelip geçen kalabalıkla beraber…

29 Temmuz 2011 Cuma

Haşhaş

Hashas diye sarki mi olur arkadas deme oluyo ;) kafan guzelken daha bi oluyo l. Dusun mahmutbeydesin ve assosa gidiyosun. Kirmizi bir sort beyaz bir t-shirt yaninda "biri" ne bicim gidilir istanbuldan!!! Sonra guzel seyler dusunmen gerektigi geliyor aklina ve annen. Ben senin yerinde olsam ufak ufak uzarim burdan ;) gidiyosun krdesim hepsi bu zorlama takil ha simdi ha sonra bi gitme halu bu zaman gider sevdigin gider sen gidersin cok zorlama hayat bir ölme süreci nasilsa sen devam et iyilikler olmak zorunda tipki kotulukler gibi seviyorsun ya yeter bi kere...

28 Temmuz 2011 Perşembe

Yeniay

Yeniaymis bugun. Toprak savrulacakmis ya balcik olup kalacak ya da havalanip dagilacakmis. İyi seyler yazilmaliymis biryerlere. İyi seyler... Yazmak icin bile zor bulunuyo bugunlerde! Ama olsun bir tatille baslayacakmis guzellikler birden bir terslik olmus olmus ama baska terslikler olmasin diye. Hersey guzel olacakmis ya da guzel hersey. Dua mi etmeliymis adam sukur mu? Minubus mu otobus mu tercih edilmeliymis? 13'e giden kiz, cok olmasa da mutluymus ama bilmiyormus basina daha ne guzellikler gelecegini!!!
Ocak 13'te doğan öykü Haziran 13'te kaldirildigi hastanenin 13 numarali odasinda ölümden döndükten sonra, 13 Temmuz'da plaka kodu 13 olan Bitlis'teki atandiği okulunu görmeye gitti!

5 Temmuz 2011 Salı

Kadin meraki

Kadin merakinin sirrini buldum.
İlk insandan bu yana ki bunu Adem olarak kabul edersek kadin hep ikinci. İkinci insan bi kere! Taa meydana gelisi bile ikinci sirada. Bu nedenle kadinin varolmasiyla merakin da dogal var olusu soz konusu.
Bi geliyo ohoo ADem var, yer cennet var, tanri var. Bilmiyo bunlari sadece merak ediyor.
Sonradan ortama girmek gibi birsey bu. Surekli merak etmek, sormak ve paylasmak ( buraya dikkat dedikofu demiyorum) kadinla var olmustur. Adem bu ne? Adem burasi neresi? Bu meyve de ne? Neden yiyemiyoruz? Yiyelim mi? Hoopp ;D şut! Ama unutma meyvesi yenen agac bilgelik agaci!
Bir bilme ogrenme sevdasidir gider kadinda. Ogrenir ve paylasmadan duramaz. Ama bu durum dogal; taaa ilk kadina kadar.

26 Haziran 2011 Pazar

Anahtar yastigin altinda

İlk defa kalinan evde yastigin altina anahtar koyma seramonisini kendime uygilatmis bulunmaktayim. Sozde ruyamamdaki adam es adayim olacakmis! Gordugum sey bir beden ogretmeni, halkoyunlari egitmeni ( ki bir devlet okulunda bunlar her zaman ayni kisidir) ve tiyatrocu karisimi bir insandi. Dunyanin en sacma ruyasina guvenme olasiligimi mi tartissam yoksa kalacak yeni bir ev mi arasam???

26 haziran
Yusuf devran
Kagithane selale evleri
Canx2
Tavuk
Anne
Yesil oje

24 Haziran 2011 Cuma

Anahtar yastigin altinda

İlk defa kalinan evde yastigin altina anahtar koyma seramonisini kendime uygilatmis bulunmaktayim. Sozde ruyamamdaki adam es adayim olacakmis! Gordugum sey bir beden ogretmeni, halkoyunlari egitmeni ( ki bir devlet okulunda bunlar her zaman ayni kisidir) ve tiyatrocu karisimi bir insandi. Dunyanin en sacma ruyasina guvenme olasiligimi mi tartissam yoksa kalacak yeni bir ev mi arasam???

26 haziran
Yusuf devran
Kagithane selale evleri
Canx2
Tavuk
Anne
Yesil oje

22 Haziran 2011 Çarşamba

İphone deneme

Cok guzeeel

hayatta yaşanmaması gereken bir kaç gün

çok yanlış bir sabaha uyankapesese atamasında 3'te 2 şansın varken sen 3'ün 1'ini bul
yanlış sabahın klişelerin arasında kal
yetiştirmen gereken 76873 tane ödevin olsun
ödevin için yıllar öncenin mevzusu nedeniyle sana uyuz olan insana git
montaj ödevinin tam sonunda birden elektirikler kesilsin taa balmumcuya tekrar git
yemek yemeyi unut
ilaç iç
okulda kus
bilumum herkese rezil ol
öl
diriltsinler
serum bağlasınlar
328tl öde
işin sonlansın
paran bitsin
evcil hayvanın ölmek üzere olsun
sevgilin saçmalasın
ayrılın
...

öykü's photostream

müzisyengünbatımınazkulinşaatampulsokak lambası
PENCEREDEKİ KADINABCİSA ÇELİKamasyakediyalnız lale
saç yapılırkenbülbül yuvasıgelinnavizeışıkray
saç tokalarınurikedüBMOWışılceylan

Bu Blogda Ara

İzleyiciler